Dil ve Anlatım
1.Ünitenin İlk Konusu Cevapları
Dil Ve Anlatım
♦ Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren, onun yerini alabilen, sözcük, nesne, görünüş veya olgulara gösterge denir.
Yine bir göstergenin gerçek dünyadaki karşılığına gönderge denir. Sözcükler, resim, şekil, işaret gibi diğer ögelere de gösteren adı verilir. Eğer gösteren olgu akılda birtakım görüntüler oluşturuyorsa; bu da gösterilendir.
Göstergeler üç gruba ayrılır:
1.Dil göstergesi: Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer. Her sözcük bir dil göstergesidir.
2.Doğal gösterge: Doğal güzellikler, yaprakların sararması gibi durumlar doğal göstergelerdir.
3.Sosyal gösterge: Trafik ışıkları, görgü kuralları gibi sosyal ögeler, sosyal göstergelerdir.
♦ Göstergeleri inceleyen bir bilim dalı vardır: Göstergebilim. Gösterge sistemlerini inceler, göstergeleri araştırır.
İnsanların birbirleriyle anlaşmak için kullandıkları doğal diller (söz gelimi, Türkçe), davranışlar, görüntüler, trafik belirtkeleri, bir kentin uzamsal düzenlenişi, bir müzik yapıtı, bir resim, bir tiyatro gösterisi, bir film, reklam afişleri, moda, sağır-dilsiz abecesi, yazınsal yapıtlar, çeşitli bilim dilleri, tutkuların düzeni, bir ülkedeki ulaşım yollarının yapısı, kısacası bildirişim amacı taşısın taşımasın her anlamlı bütün çeşitli birimlerden oluşan bir dizgedir.
♦ Atatürk’ün basınla ilgili görüşleri;
Basının, hürriyetini iyi kullanması gerektiğinin bir vazife olduğu mesajını veren ATATÜRK, basın hürriyetiyle ilgili ise 1924 yılında şu sözünü söylemiştir: "Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile; bu kusuru düzeltecek etken ve vasıta; basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir."
ATATÜRK, 1923'te ise hiç bir şahsiyetin basına etki edemeyeceğini şu sözleriyle anlatmıştır: "Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz."
Gazetecilerin samimi olması gerektiğini de belirten Kemal ATATÜRK, 1929 yılında söylediği bir sözle konuyu şöyle anlatmıştır:
"Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır." 1923'te aynı konuya ilgili söylediği başka bir sözünde ise şu ifadelere yer vermiştir:
"Gazeteciler kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır."
ATATÜRK, cumhuriyetin ruhunun, basın hürriyetini kötü kullanan kendini bilmezlere fırsat vermemesini dolaylı yoldan isteyen iki ayrı sözünü 1925 ve 1924 yıllarında söylemiştir.
"Basın hürriyetinin mahzurlarının giderilmesinin yine basın hürriyetiyle mümkün olduğuna dair bu büyük meclisin yol gösterme ve düzenleme sahasında güzel karşılanan esaslar, eğer Cumhuriyetin ruhu olan faziletten mahrum kendini bilmezlere, basının sinesinde haydutluk fırsatını verirse, eğer halkı aldatan ve doğru yoldan çıkaranların fikriyat sahasındaki uğursuz tesirleri, tarlasında çalışan suçsuz vatandaşların kanlarını akıtmasına, yuvalarının dağılmasına sebep olursa ve eğer en nihayet haydutluğun en kötüsünü göze alan bu gibi kimseler, kanunların özel müsaadelerinden istifade imkanını bulursa, Büyük Millet Meclisi eğitici ve ezici kudretinin müdahale ve uyarması elbette gerekli olur."
"Özel maksatla neşriyat yapan bazı gazetelerin, halkın ekseriyeti üzerinde yaptığı tesir, her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir."
◘
Sözlükte "iletişim" ne demek?
1. Duygu, düşünce ya da bilgilerin usa gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon.
2. Telefon, telgraf, televizyon, radyo gibi aygıtlarla yürütülen bilgi alışverişi, bildirişim, haberleşme, komünikasyon.
3. İki ya da daha çok kişi arasında bir anlaşma, uzlaşma doğmasını sağlayan karşılıklı konuşma, diyalog.
◘ Kuşlar, nasıl iletişim kurar?
İnsanlar ağız yoluyla konuşurlar fakat konuşabilmeyi sağlayan asıl organ beyindir. Beyinde oluşan düşünceler dilimize ve dudaklarımıza aktarılır. Hayvanlar yaradılış itibariyle çok farklı yaratıldıkları için bu şekilde konuşamazlar.
Papağan ve benzeri kuşların yaptıkları konuşma değil, mükemmel bir ses tınısı ezberi ve tekrardır. Sesleri ezberler ve taklit ederler. Kuşların ses organları memeli hayvanlardan farklı olarak gırtlakta değil göğüs kafeslerin dibinde, karın boşluğunun derinliklerindedir.
Kuşların ses taklit yeteneği vardır. Doğayla iç içe yaşarken diğer kuşların seslerini taklit ederek bir çeşit iletişim sağlarlar.
İ N C E L E M E
♦ Sinsice girer kanınıza yalnızlık. Başlangıçta da vardır yanınızda. Sonunuzda da olacaktır. En güvendiğinizdir. En samimisidir o. Maskelerinizi yalnızken indirirsiniz siz. Gözyaşlarınızı ona akıtır ve ona küfredersiniz. Ona sarılır, ona itilirsiniz. Başarır, kaybeder, sever, savrulur, terk eder, biter ve bitirirsiniz... Yine de... Yanınızdadır o...
♦ Şair, gözleri kapalı olduğu halde iletişimi kulaklarıyla, burnuyla, teniyle(dokunma ile) kurmuştur.
♦ Serin serin-havanın ısısı- (dokunma), Çekiç sesleri –ses-( duyma), ter kokuları –koku- (koku alma)
♦ Ay’ın doğuşu, İLETİŞİM de doğal göstergedir. Akşam olduğunu, günün bittiğini bildirir.
Ay, eski çağlardan beri insanların ilgisini çeken, kimine korku, kimine sevgi salan bir gök varlığıdır. Güneşin, karşıtı, yıldızların can yoldaşıdır. Ay tarımla uğraşanların dilinde uğuru ozanların dilinde ise sevgiliyi ifade eder.
Anadolu’nun en eski uluslarında, Hititlerde, Urartularda, Yunan, Roma dönemine değin yaşayan uluslarda Ay bir tanrı, tanrıça olarak saygı görür; birçok kutsallık taşıdığına, yeryüzü olaylarıyla yakından ilişkisi bulunduğuna inanılırdı. Eski Türk inanışlarında ay ‘dede’’dir.”
1.Etkinlik
İletişim, insanlar arasında gerçekleşen duygu, düşünce ve bilgi alışverişidir.
Bu alışveriş, yani iletişim genellikle konuşmayla gerçekleşir. Fakat göz işareti, gülümseme, susma, ağlama, müzik, resim, kitap, gazete, sinema, heykel ve mimariyle de iletişim sağlanabilir. Nitekim insanlar tarih boyunca duman, mektup, kuş, ıslık, trafik işaretleri, internet gibi değişik iletişim araçları kullanmışlardır.
İletişimin Öğeleri
İletişim, tüm tarafların üzerinden bilgi alışverişi yapılacak ortak bir dili anlamalarına ihtiyaç duyar. İletişimin gerçekleşmesi için bazı unsurların bir araya gelmesi gerekir. İletişimde belirli mesajlar kodlanarak bir kanal aracılığıyla bir kaynaktan bir hedefe (alıcıya) aktarılır.
Örneğin bir konuşmacı (kaynak) ortak bir dil aracılığıyla kodladığı kelimeleri (ileti) ses dalgaları (kanal) yoluyla alıcıya (hedef) aktarır. Dolayısıyla iletişimin “gönderici, alıcı, ileti, kanal, bağlam, dönüt” gibi öğeleri vardır. Şimdi bu öğeleri sırasıyla açıklayalım:
1. Gönderici
Gönderici iletiyi hazırlayan, gönderen kişidir. Gönderici iletişimin en önemli öğesidir. Çünkü gönderici olmadan iletişim gerçekleşmez. İletiyi aktaran göndericiye kaynak ya da verici de denir. Dinleyiciye bir şey söyleyen kişi göndericidir.
2. İleti
Göndericinin aktardığı duygu, düşünce, hayal, istek ve bilgilere “ileti” denir. Başka bir deyişle ileti, göndericinin alıcıya aktardığı mesajdır. Dolayısıyla konuşanın (gönderici) anlattığı, bildirdiği şeylerin hepsi ileti kavramına dâhildir. Sözü söyleyenin, dinleyene söylediği söz iletidir.
3. Alıcı
Duygu, düşünce, istek ve bilgilerin aktarıldığı kişi ya da kişilerdir. Başka bir deyişle alıcı, iletinin gönderildiği insan ya da topluluktur. Ortada bir ileti vardır, bu iletinin pek tabii bir de “alıcısı” olmalıdır. Bu da konuşmayı dinleyen kişidir. Dinler ve “iletiyi” alır.
4. Şifre (Kod)
İletişimdeki iletiler şifrelenerek aktarılır. Gönderici, iletisini konuşmanın yanı sıra yazıyla, resim çizerek, rakamlarla ya da hareket yaparak anlatmayı da deneyebilir. İşte bu tür iletişim şekillerine “şifre” denir.
5. Bağlam
İletişime katılan öğelerin birlikte meydana getirdiği ortama bağlam denir. Başka bir deyişle göstergenin öteki öğelerle birlikte ve onlarla birleşerek, bütünleşerek onların da yardımıyla bir kavramı yansıtmasıdır. Bir sözcüğün hangi anlamda kullanıldığını bağlamına göre belirleriz. Bir sözcüğün anlamını belirlemede bağlam devreye girer. Bu açıdan bağlam, iletişimde çok önemli bir yere sahiptir. Örneğin “sıfır” kelimesi değişik bağlamlarda değişik anlamlar ifade eder.
Bu sözcük, “Pazarda sıfır gibi bir araba buldum ve onu hemen aldım.” cümlesinde aracın hasarsızlığını, kullanışlılığını, yeniliğini bildiriyor. Yani olumlu anlamda kullanılmıştır. “Sorma, su içsem kilo alıyorum, bütün rejimleri denedim, netice sıfır.” cümlesinde ise “sıfır” sözcüğü “kötü, başarısız, verimsiz” anlamında kullanılmıştır. Yani olumsuz anlamda kullanılmıştır.
6. Kanal
İletinin göndericiden alıcıya ulaştığı yol veya araca kanal denir. İletişimde gönderici iletisini alıcıya söz, yazı, rakam gibi belli araçlar yardımıyla aktarır. İşte iletişimin bir parçası olan bu araçlara kanal adı verilir. Konuşmada kanal sözdür.
7. Filtre
Filtre, alıcının iletiyi kendine göre yorumlama biçimidir. Bu açıdan filtre, algılamayla ilişkili bir öğedir. Algı, kişinin belli bir bilgiyi duyma, anlama ve değerlendirme sürecidir. Kişinin durumu, istekleri, geçmiş yaşamı, önyargıları ile sosyal ve kültürel unsurlar algılamayı etkilemektedir. Tüm bu unsurlar, kişilerin aynı iletiyi farklı yorumlamasına kapı aralamaktadır. Bu durum da iletişimdeki filtre kavramıyla açıklanmaktadır.
8. Dönüt (Geri Bildirim)
Alıcının, göndericiye verdiği tepkiye (cevaba) dönüt denir.
İletişim Çeşitleri
A- Kişi içi iletişim
B- Kişilerarası iletişim: 1.Sözlü iletişim 2. Sözsüz iletişim: a) yüz ifadeleri b) jestler
C- Örgüt içi iletişim: 1. Yukarıdan aşağıya 2. Aşağıdan yukarıya 3. Yatay iletişim 4. Çapraz iletişim
D- Kitle iletişimi
2 .Etkinlik
Görev bölümü yapılamayacağından evdeki düzen bozulurdu, anne – baba – çocuk ilişkisi olamazdı.
İşlenemezdi; çünkü “konuşma” sözlü iletişimdir. Sözlü iletişim olmazsa bilimsel ve akademik çalışmalar ve etkinlikler yapılamazdı.
Her canlı dış dünyası ile bir şekilde ilişki kurmak durumundadır. İnsan dışındaki canlılar bu ilişkileri ilkel iletişim yollarıyla gerçekleştirir. Oysa dil ile gerçekleştirilen iletişim en kolay, en hızlı, en sağlam ve en ekonomik olanıdır.
3.Etkinlik
Kim (Orhan), kime (Esma’ya), ne söylemektedir (Bugün hava çok güzel!)
Bu üç öğe iletişimin temel öğeleridir.
Gönderici – İleti – Alıcı
Orhan (gönderici)--- “Bugün hava çok güzel!” (ileti) ------ Esma (alıcı)
Tek yönlü olmuştur.
4.Etkinlik
Mehmet Bey, Fatma Hanım ve Emre hem gönderici hem de alıcıdır. Çünkü bu kişiler aynı bağlamdadır.
Aç ya da tok olduklarını bildiren iletilerdir.
Konuşmalar alıcıya “KANAL” yoluyla ulaşmaktadır.
İşitme engelliler görselliğe dayanan işaret dili ile iletişim kurabilirler.
5.Etkinlik
İşitsel ve görsel, İşaret – Sembol – Dil
Görme engelli bir insan bu nesnelerden trafik lambası ile iletişim kuramaz.
6.Etkinlik
Şifre çözülemediğinden
Şifreyi çözemediğimiz için internet hesabını kullanamıyoruz; şifresini çözemediğimiz iletiyi de anlayamayız.
Çizilen bir resmi veya karikatürü, kullanılan sembolleri birer iletişim aracı olarak kabul edilebiliriz. Bunları birtakım mesajlar iletmede kullanabiliriz.
7.Etkinlik
İletinin algılanması esnasında kişinin ruhsal durumunda bir rahatsızlık varsa, içinde bulunduğu fiziki ve çevre koşulları uygun değilse ya da dil ve kültür farklı ise yanlış anlamalar, anlayamama durumu oluşur bu da kavgalara hatta cinayetlere yol açabilir. Bu nedenle rolü büyüktür.
Kişi kendisine gönderilen iletiyi olduğu gibi anlar; ancak o günkü ruhsal durumu, fiziki ve çevre koşullarının uygunluğu, kültür farklılıkları gibi nedenlerle farklı anlaması da mümkündür.
Alınan her iletiye tepkiler farklı olur. Çünkü iletideki anlamlar yer ve zamana göre farklılık gösterir.
8.Etkinlik
Okul (sıra): Dershane, meclis vb. yerlerde kullanılan ve oturup yazı yazacak biçimde yapılan mobilya.
Banka (sıra)Big Grinüzeni sağlamak için müşterilere verilen numaralar.
Bağlam değişmiştir. Çünkü iletideki anlamlar yer ve zamana göre farklılık gösterir.
İletişimde bağlam bir ilişkinin, bir faaliyetin olduğu koşulları, yer ve zamandaki durumu anlatır. Bağlam iletişimin tarzını belirleyici olarak rol oynayabilir. Arkadaşlık ortamındaki konuşma ile resmi bir ortamdaki konuşma arasında nitelik farkları olacaktır. Bir kişi arkadaşlık ortamında daha sıcak daha samimi ifadeler kurarken resmi ortamlarda daha seviyeli bir tavır takınır.
Kelimeler de farklı ortamlarda değişik anlamlar ifade edecek şekilde kullanılabilir. Bu kullanımlara bağlam adı verilir. Dildeki anlatım zenginliği kelimelerin kullanıldığı bağlamla doğrudan ilgilidir.
9. Etkinlik
İnsanın anlatma yeteneğinin en gelişmiş aracı dildir. Dil, ruh hallerinin ve duygularının anlatılmasında da kullanılır. Dil göstergeleri kendi anlam ve değerlerinden başka anlamları da ifade etmeye elverişlidir. Dille gerçekleştirilen iletişim gelecek zamanlara aktarılmak üzere saklanabilirler.
10.Etkinlik
Her insan farklıdır, eğitimi, yetiştiği çevre, bilgisi ve donanımı farklıdır. Arkadaşlarımızın yazdıklarıyla bu nedenlerden farklılık olabilir.
Gülü temsil eden bir kelime kullanılır. Çünkü metinler kelimelerden oluşur.
Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren, onun yerini alabilen, kelime, nesne, görünüş ve olgulara gösterge denir. Söz gelimi bir markanın amblemi, o markayı ortaya çıkaran şirketin göstergesidir.
Göstergeleri inceleyen bilim dalının adı: Göstergebilimdir (Semiyoloji)
11.Etkinlik
Fotoğraftakiler doğal göstergedir.
Aşk duygusunun
Sonbahar
Beyaz önlük, üniforma, itfaiyeci tulumu, para, yamalı elbiseler…
Doğal gösterge: rüzgar, yaprak, ağaç…
Sosyal gösterge: sucuların çıngırakları, dok, kayıkhane…
Dil göstergeleri: şiirdeki tüm sözcükler
12.Etkinlik
Gösterge Çeşitleri
1. Dil Göstergesi
Yazıyla veya sözle gerçekleştirilen her türlü etkinlik dil göstergesiyle ilgilidir. “Kedi” kelimesi bir dil göstergesidir. Bu gösterge, “k. e, d, i” seslerinden oluşmuştur. Kelimeyi oluşturan sesler gösteren, kelimenin çağrıştırdığı anlam ise gösterilendir.
2. Dil Dışı Göstergeler
Resim, şekil, işaret, hareket, jest, mimikler vb. dil dışı göstergelerdir. Dil dışı göstergeler ikiye ayrılabilir:
a. Doğal gösterge: Doğal olan her şey doğal göstergedir. Yağmurun yağması, deprem, sel, sonbaharda yaprakların sararması vb. doğal göstergedir.
b. Sosyal gösterge: Sosyal durumları anlatan göstergelerdir. Görgü kuralları, trafik lambaları vb. unsurlar sosyal göstergedir.
(“Altın” kelimesi bilinen “değerli maden” anlamında kullanılabildiği gibi “çok değerli” ya da “sarı rengin bir tonu” anlamında da kullanılabilir. Bu özelliğiyle dil göstergeleri geniş bir anlatma imkânına sahiptir.)
13.Etkinlik
Anlamlarında bir değişiklik oluştu. Dil göstergelerini oluşturan birimler (harf/ses) belirli bir sırada olmak zorundadır.
14.Etkinlik
Hiçbir dil, varlık ya da kavramları adlandırırken bir neden arama yoluna gitmemiştir. Öyle olsaydı, her varlık ya da kavram bütün dillerde aynı sözcükle karşılanırdı. Adlandırma yapılırken en başta belli nedenlere dayanılmış olunsa bile, hem bu neden zamanla unutulmuş, hem de bu nedenler kişiden kişiye, bölgeden bölgeye hep farklılık göstermiştir. Türkler sözgelimi bir zamanlar belki belli bir nedene bağlı olarak "el" demiş; ama şimdi biz bu nedeni bilmiyoruz. Demek ki baştaki nedenlilik bile bizi bağlamamış. Öte yandan, Türklerin "el" dediğini başkaları değişik nedenlerle ya da rastlantıyla "hand" (İng., Alm.), "mano" (İt.), "mâo" (Port.), "ruka" (Çek.), "kéz" (Mac.) göstergesiyle karşılamış.
1. üflemek 2. Horlamak 3. Gıcırdamak
15.Etkinlik
Tat alma duyusuyla anlatabilirdi.
En elverişli ve kullanışlı gösterge Dil Göstergeleridir.
16.Etkinlik
Yazı – kağıt – taş ve mermer anıtlar – toprak tabletler – deri – papirüs…
İletiyi (mesajımızı) bildirmek için.
17.Etkinlik
Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır. Cümlesinde olumsuzdur.
Anlam iyileşmesi: Kimi sözcüklerin başlangıçta kötü bir anlam taşırken zaman içinde iyi bir anlam karşılayacak hâle gelmesidir. Yavuz” sözcüğü eskiden “kötü, hırsız” anlamını taşırken daha sonra “yiğit, kahraman” anlamını karşılar duruma gelmiştir ki bu, anlam iyileşmesi vardır.
18.Etkinlik
1. cümlede “kalp organı” olmayan
2. cümlede “merhametsiz, acımasız” anlamlarında kullanılmıştır.
Göstergeler, bulundukları bağlama göre algılanırlar. Örnekte olduğu gibi “13” göstergesi harflerle birlikte olduğunda “B” olarak rakamlarla olduğunda “13” olarak algılanır.
19.Etkinlik
Basın hürriyeti hakkındaki görüşleri
Halkı uyaracak ve bilgilendirecek gerekli yayınlarda bulunmasını istemiştir.
Yine basının kendisidir.
Anlama ve Yorumlama
♦ Terzide kumaş kesmek, berberde saç tıraşı olarak algılanır.
♦ Şiirde balık ağı olarak kullanılmış; evde ise, “Ulaşım ve iletişim gibi alanlarda ülkenin her yerine yaygınlaştırılmış şebeke” veya “Pantolon veya külotun apış arasına gelen yeri, apışlık.” Anlamlarında kullanabiliriz.
Şiirde “Yağmur sularının, çatının bazı yerlerinden içeri sızmasını önlemek için yapılan saç örtü: Baca eteği. Boru eteği.” Anlamında kullanılmış; mağazada ise “1. Giysinin belden aşağıda kalan bölümü. 2. Bedenin belden aşağısına giyilen, değişik biçimlerde, genellikle kadın giysisi, eteklik 3. Giysinin alt kenarı” anlamlarında kullanılabilir.
Ölçme ve Değerlendirme
1. ….DİL….
….İLETİŞİM…
2. (D), Y,Y , (D)
3. D
4. D
5.B
6.A
7. C
BURDAN SONRASI BAŞKA YERDEN ALINDI NE KADAR DOĞRUDUR BİLEMİYORUM AMA SADECE BUNU BULABİLDİM ...
7. ETKİNLİK
Burada yanlış iletişim kurulmuş mesaj yanlış verilmiştir. bu yüzden istenilen maksat elde edilememiştir.İletişimde ileti kişilerin çevre ve kültür düzeyine uygun olmalı.
Kişi, kendisine gönderilen iletiyi her zaman olduğu gibi anlamayabilir. İçinde bulunduğu ruh haline, deneyimlerine, yetişme tarzına, kişilik özelliklerine göre olduğundan farklı anlayabilir. Günlük hayatımızda arkadaş sohbetlerinde bazı konuşmaları farklı anlayanlar olabiliyor. Şaka yapıldığında bazıları gülüp geçerken bazıları aşırı tepki verebiliyor.
Alınan her iletiye tepkiler aynı olmaz. bunda kişinin içinde bulundu durum, bilgisi, kültürü ve bakış açısı etkilidir.
8. ETKİNLİK
Sıra kelimesi okul ve bankada hangi anlamlara gelir?
Okulda "öğrencinin oturduğu yer, masa" anlamına gelirken bankada "banka işlemleri yaptırmak isteyen müşterilerin oluşturduğu kuyruk" anlamına gelmektedir. Bir sözcüğün ortama göre farklı anlamlar kazanmasının sebebi "bağlam"dır. İleti "bağlam"a göre farklı anlamlar kazanır.
14.İletişimin oluşması için ortamın olması gerekir. İletişimin oluştuğu ortam bağlamdır. İletişimin sağlıklı olması için uygun bir ortamın olması gerekir. İletişim de ileti bağlama göre anlam kazanabilir.
gönderici .....> Hasan: İleti......>yarın bize gel, Kanal.................> sözlü iletişim, Alıcı......> Ayşe, tamam, yarın sizdeyiz:::::>geri bildirim
9. ETKİNLİK
.............
Dille gerçekleştirilen iletişim; resim, şekil,işaret ve vücut diliyle yapılan iletişimden daha kullanışlıdır. Dille duygu ve düşünceler daha iyi ifade edilir, iletişim daha hızlı ve etkilidir.
10. ETKİNLİK (SAYFA 16)
GÜL: Bir çiçek çeşidi (Gül deyince zihnimizde bir anlam oluşuyor, zihnimizdeki gül görüntüsü- GÖSTERİLEN -)
G.Ü.L - (Gül kelimesindeki seslerdir. - GÖSTEREN-)
Gül kavramını ifade etmek için herhangi bir metinde onun kendisi değil de temsil eden kelime kullanılır. Bu dil göstergesidir. dil göstergesinde varlık gösterilmez. dil göstergesinde semboller vardır.
Gösterge, gösterdiği nesnenin kendisini değil, kendi dışında başka bir şeyi gösteren, akla getiren işaret ya da olgudur.
Çünkü bir varlığı sembolle göstermek farklı, varlığın kendisi farklıdır.
Göstergeleri inceleyen bilim dalına göstergebilim denir.
11. Etkinlik:
????? Fotoğraflar doğal göstergedir.
????? heyecan duygusunun göstergesidir.
????? sonbahar mevsiminin göstergesidir.
????? Bu adam doktordur, polistir, itfaiyecidir, zengindir ve ya fakirdir hükmünü vermemizi sağlayan şey onların giysileridir.
rüzgar, kuşlar, doğal gösterge
gözlerim ,kapal ı dil göstergesi
dalyanlarda ağalrın çekilmesi sosyal gösterge
12. etkinlik:
Gösterge ve Türleri:
Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren, onun yerini alabilen, kelime, nesne, görünüş ve olgulara gösterge denir.
Türleri:
a) Dil Göstergesi:
Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer.
b) Doğal Gösterge:
Ülkelerin doğal güzellikleri, yaprakların sararması…
C) Sosyal Gösterge:
Trafik ışıkları, görgü kuralları…
İletişim Kurarken Kullanılan Göstergeler Nelerdir?
* Dil göstergeleri:
Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer. İnsan duygu ve düşüncelerini en iyi şekilde dil ile anlatır. Dille gerçekleştirilen iletişim resim, şekil, işaret ve vücut diliyle yapılan iletişimden daha güçlü ve daha kullanılışlıdır.
* Dil dışı göstergeler:
Resim, şekil, işaret, hareket, jest ve mimikler bu gruba girer.
13. ter........ret ay......ya laf......fal bu sözcükleri tersinden okuduğumuz zaman anlam tamamen değişmekte başka bir varlığı göstermektedir. Bunun sebebi her varlığı gösteren semboller farklıdır. her varlığın göstergesi farklıdır.
14. etkinlik:
fokurdamak, horuldamak, gürükdemek, melemek, ulumak..gibi
15. etkinlik
İstanbulu'u seyrediyorum diye de ifade edebilirdi.
16. Etkinlik:
Geçmiş yüzyıllarda yaşamış yazarların eserleri ve fikirleri yazı vasıtasıyla günümüze ulaşmışlardır.
evde bulamdığımız bir arkadaşımıza geldiğimizi onu aradığımızı haber evrmek için not bırakırız.
17. Etkinlik:
yavuz sözcüğünün anlamı birinci cümlede olumsuz anlamda kullanılmıştır.
18. Etkinlik:
1. kalp gerçek anlamda kullanılmış. oragan anlamında kullanılmış.
2. Acımasız , merhametsiz, katı anlamında kullanılmıştır.
19. Etkinlik:
??? Atatürk basın hürriyetinden bahsetmiş.
??? milletin ve memleketin menfaatlerine dikkat ve hürmet etmelidirler idye ifade etmiş.
??? yine basın hürriyeti olarak görmüş.
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun cümlelerle doldurunuz.
......dİl
.....iletişim denir.
2. Aşağıdaki cümlelerin başına yargıalr doğru ise D yanlış ise Y yazınız.
( D )
( Y )
( Y )
( D )
3. D
4. D
5. B
6. E bağlam
2013-2014 Dil ve Anlatım Ders Kitabı Cevapları- İNSAN İLİETİŞİM DİL- sayfa 21-22-23
HAZIRLIK
* DİLİN TANIMLARI
•DİL, İNSANLAR ARASINDA ANLAŞMAYI SAĞLAYAN DOĞAL BİR ARAÇ,
•KENDİSİNE ÖZGÜ YASALARI OLAN VE ANCAK BU YASALAR ÇERÇEVESİNDE GELİŞEN CANLI BİR VARLIK,
•TEMELİ BİLİNMEYEN ZAMANLARDA ATILMIŞ BİR GİZLİ ANLAŞMALAR SİSTEMİ,
•SESLERDEN ÖRÜLMÜŞ SOSYAL BİR KURUMDUR.
* DİL NASIL MEYDANA GELMİŞTİR?
Dilin nasıl oluştuğuna dair kesin bir bilgi yoktur. İnsanoğlu yaratıldıuğı günden bu güne var olan insanalra arsında iletişimi sağlayan en etkili iletişim unsurudur.
* işitme engellilerin anlaşmak için kullandıkları bir dil vardır.Bun işaret dili denir.
Özellikle dilsiz ve ağır biçimde duyma kaybı olan kimselerin iletişimde kullandıkları kendine özgü, görsel olarak algılanan doğal dil sistemi, işaret dili olarak tanımlanmaktadır. İşaret dili sağır ve dilsizlerce “haptik” anlamı (hareket ve dokunma) el temasıyla algılayarak kullanılıyorsa, buna “taktil” işaret dili denir.
İşaret dili, mimik ve ağzın görünüşüyle mesela sessiz konuşulan kelimelerle ya da hecelerle bağlantılı olarak ve daha çok vücudun şekliyle oluşan bağlamda her şeyden önce ellerle oluşturulan toplam işaretlerden (el kol hareketleri) meydana gelir.
* Beş yaşındaki çocuğun ağlama sebebi daha kolay öğrenilir. Çünkü beş yaşındaki çocuk artık dili kullanmayı öğrenmiştir. isteklerini sözlü olarak ifade edebilir.
* Bıu tür soyut ifadeler dil olmadan kolay ifade edilemez. dil soyut düşüncelerin anlatımında en etkili yoldur.
SAYFA 22 İNCELEME
* Yazara dili sevdiren unsurlar divan şiri, halk şiiri, katiplerin kullandığı süslü dil, karpuz satan çocuğun kullandığı dil
* Çağdaş Türk dili adlı metinde dilin nasıl doğduğuna cevap aranmaktadır.
* Yansıma, güneş dil, Ding Dong ve İş gibi teorilerden bahsedilir.
1. ETKİNLİK.
Yazara Türkçeyi sevdiren göstergeler: di göstergesi karpuz satan çocuğun kullandığı dil, Gazel, Türkü
sosyal göterge atlas şalvarıyla başının üzerinde atlas işlenmiş takke
* Dişimizin ağrıdığını en kolay dil ile ifade edebiliriz.
* üç yaşındaki bir çocuk bir nesneyi tarif etmek için işaret ederek gösterir.
* insanlar işaret ve sembollerle anlaşabilir. Dil diğerlerine göre daha gelişmiş bir ifade biçimidir.
*işaretler somut nesneleri anlatmak için daha uygundur. Çünkü somut varlıklar işaret yoluyla gösterilebilir.
*.......
2. ETKİNLİK:
Bu gün kitle iletişim aracı olarak, radyo, televizyon, gazete, telefon kullanılmaktadır. mektup ise daha özel ve dar bir alanı kapsar.
* İnsanlar geçmişte dil dışında duman, resim ve işaret dilini kullanmışlar.
3. ETKİNLİK
* Dillerin nasıl doğduğu hakkında kesin bir bilgi yoktur. bunun dışında çeşitli varsayımlar ileri sürülmüştür.
4. Etkinlik:..................
sayfa 25
1. Kanalı kontrol işlevi: Yarın okula gelecek misin?
2. Heyecan bildirme işlevi: Sakın ona dokunma! Seni döverim!
3. Alıcıyı harekete geçirme: Şu tabloları buradan kaldırınız.
4. Göndergesel işlev: Okullar bu yıl erken açıldı.
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı,
Önce hafiften bir rüzgar esiyor,
Bir kadının suya değiyor ayakları
bu mısralarda dil şiirsel işlevde kullanılmıştır. buna aynı zamanda sanatsal işlev de denir.
SAYFA 26
ANLAAM YORUMLAMA
Alıcıyı hatekete geçirme işlevi: bana şuradan bir kilo elma ver
Göndericilik işlevi: Sınav sonuçları açıklanmış.
Heyecan bildirme işlevi: Yaşasın, yarın tatile gidiyoruz.
Kanalı kontrol işlevi: Alo, alooo... Duyuyor musun?
Dil ötesi işlev: Cümlenin en önemli ögesi yüklemdir.
Şiiirsellik işlevi: Lambada titreyen alev üşüyor.
*** Dil, insanalr arsında iletişimi sağlayan en önemli unsurdur. dil sayesinde günlük hayatımızdaki istek ve arzularımızı karşıya iletiriz.
Dil duyguları açıkça ifade edebilme özelliği taşımaktadır. semboller ise sadece bunu şekil olarak ifade eder. halbuki dilde ses tonu dahil bir çok özellik bulunmaktadır.
10. ETKİNLİK:
Ben divan edebiaytının gazelleriyle mest oldum......> Dil ötesi işlev
Hepimiz öyle değil miyiz.....> Kanalı kontrol işlevi.
O gül endam bir al şale bürünsün yürüsün:::::::> Şiirsel işlev
çağdaş Türk dili
Dillerin doğuşuyla ilgili bilimsel bir yargı ortaya koymak mümkün değildir:::::> göndergesel işlev
Tek kaynakçı kurama göre diller , tek bir ana dilden doğmuştur::::::::> dil ötesi işlev
11. ETKİNLİK:
Türk İşaret Dili ya da TİD Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'indeki işitme engelliler tarafından kullanılan dildir. Diğer işaret dilleri gibi Türk İşaret Dili de Türkçe'nin gramer yapısından farklı olarak kendine özgü bir gramer yapısına sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre Türkiye'de 89,043 kişi (53,543'i erkek 35,500'i kadın) işitme engelli, ve 55,480 kişi de (34,672 erkek, 20,808 kadın) konuşma engellidir.[1] Türk İşaret Dili'nin tarihi 16. ve 17. yüzyıllara Osmanlı Devleti'ne kadar uzanır. O zaman bile Osmanlı mahkemelerinde işaret dilinin kullanıldığına dair kayıtlar mevcuttur
şitme engelli çocukların eğitiminde kullanılmakta olan çeşitli yaklaşımlar, işaret desteği alan ve işaret desteği almayan yöntemler olarak başlıca iki ana bölüm içinde yer almakta ve yine kendi aralarında farklılıklar göstermektedir. Bu yöntemler aşağıdaki şekilde özetlenebilir. (Tüfekçioğlu, 1998)
İşaret Kullanan Yöntemler
• İşaret Dili
• Parmak Alfabesi
• Tüm İletişim
• İpuçları ile Konuşma
Sözlü Dil Kullanan Yöntemler
• Oral Yöntem/Yapılandırılmış Sözel Yöntem
• van Uden Sistemi
• Akupedik Yaklaşım/ İşitsel-Sözel Yaklaşım (AVT)
• Doğal İşitsel-Sözel Yaklaşım
Günümüzde gerek yenidoğan işitme taramalarının giderek yaygınlaşıyor olması, gerekse işitme engelli çocukların erken yaşta uygun şekilde cihazlandırılmaları, bu çocukların “sağır ve dilsiz” olarak nitelendirilen, toplumsal hayata katılmaları neredeyse imkansız, sadece kendi aralarında iletişim kurabilen bireyler yerine toplumsal hayata gerek sosyal gerek duygusal olarak entegre olabilen, içinde bulunduğu çevreye uyum sağlayabilen ve en önemlisi sözel iletişim kurabilen bireyler olabilmelerine olanak sağlamaktadır.
İşitme engelli çocuklar, her ne kadar uygun şekilde cihazlandırıldıklarında işitme seviyeleri daha iyi duruma gelse de işitmeleri normal işiten bireylerden farklı olacaktır. İşitme, konuşma becerisinin ön şartı olduğundan, işitmenin normalden farklı olması konuşma becerilerinin de farklı ve yavaş gelişmesi anlamına gelmektedir. Bu yüzden işitme engelli çocuklar, erken yaşta tanılanıp cihazlandırıldıktan sonra bir işitme konuşma eğitim programına devam etmelidirler.
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1. Göndergesel işlev: Sınav yarın saat onda başlayacak
2. Dil öetesi işlev: Kafiye, mısra sonlarıondaki ses benzerliğidir.
3. Heyecan bildirme işlevi: Eyvah, babam geliyor!
4. Kanalı kontrol işlevi: Kapıyı sen mi kapattın?
5. Alıcıyı harekete geçirme işlevi: Çok ses geliyor, pencereleri kaaptın.
6. Şiirsel işlev: "Ağlasam sesimi duayr mısınız mısraalrımda"
2. ..........Dil ................göstergeleri
3. ( D )
( D )
( Y )
( Y )
4. C telefon
5. C Göndericilik işlevi
6. B Şiirsel işlevde
7. E Duvar kağıdı
2013-2014 9. sınıf dil ve Anlatım Ders Kitabı Cevapları- EKOYAY- Dil- Kültür İlişkisi
Sayfa 28- hazırlık :
1. Kültür: Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü
2.Konuşma dili ileyazı dili arasındaki farklar:
Konuşma dili, günlük hayatta diğer insanlarla iletişim kurmak için konuşurken kullandığımız dildir. Bu dil, doğal olduğu için konuşurken cümlemizin kurallı olup olmadığına, kelimelerin doğru sıralanıp sıralanmadığına, söyleyişin doğru olup olmadığına pek dikkat etmeyiz. Bu sebeple zaman içinde, bölgeden bölgeye değişen birtakım söyleyiş farklılıkları ve kelime farklılıkları ortaya çıkar. Bu farklılıkların tarihî süreç içinde, bölgelere göre geçirdiği maceradan o dilin lehçeleri ortaya çıkar.
Yazı dili, adından anlaşılacağı üzere yazıda kullanılan dildir. Dilde birliği, anlaşma kolaylığını sağlamak için kullanılan kitap dilidir, kültür dilidir, edebî dildir. Konuşma dilinin her bölgenin doğal, günlük dili olmasına karşılık yazı dili, okuma yazmada kullanılan ortak dildir.
Konuşma dili ileyazı dili arasındaki farklar:
- Bir ülkede bir yazı dili varken birden fazla konuşma dili vardır.
- Konuşma dili doğaldır yazı dili yapma bir dildir.
- Yazı dilinde kurallar varken konuşma dilinde yoktur.
- Yazı dilinin kullanım sahası konuşma diline göre daha geniştir.
- Konuşma dili günlük hayatta farklılık gösterirken yazı dili göstermez.
3.Göktürk Yazıtlarının önemi ve özellikleri :
Önemi:
Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri), Göktürklerin ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma, yazılı, dikilitaşlardır. Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen bu anıtlar konu ve dil bakımından önemli eserlerdir. Abidelerin yazarı Yollug Tigin’dir. Doğu Göktürk tarihi ile ilgili bilgiler içerir. Söylev türündedir. Türk tarihi, Türk toplumunun yaşam biçimi, dünya görüşü ile ilgili bilgiler içerir. Kitabelerin bir yüzü Göktürk alfabesiyle, bir yüzü Çince yazılmıştır. Kitabeleri 1893′te Wilhelm Thomsen çözmüştür.
Özellikleri:
*Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleridir.
* Yazıtlarda, dağılan Göktürklerin, Bilge Kağan ve kardeşi Kültigin tarafından bir araya getirilişi ve *Göktürk devletinin yeniden kuruluşu anlatılmaktadır.
* Anıtların yazarı Yuluğ(Yollug) Tigin’ dir.
* Dil, yabancı etkilerden uzak ve yalın bir Türkçedir.
* Yazıtlarda yer yer gerçekçi bir tarih dili, yer yer eleştiri cümleleri, yer yer de güçlü bir söylev dili kullanılmıştır.
* Yazıtlarda, Türk ulusunun benliğini unutmaması ve birlik olması gerektiği, düşmanların tatlı sözlerine ve hediyelerine aldanmayıp uyanık olması gerektiği vurgulanmıştır.
* Yazıtların varlığından ilk kez, 13.yy.da İlhanlı dönemi tarihçisi Cüveyni “Tarih-i Cihan-Güşa” adlı eserinde bahsetmiştir.
* Orhun yazıtlarını, bilim dünyasına ilk kez, İsveçli bir subay olan Strahlanberg tanıtmıştır.
* Anıtlar üzerindeki yazıları ise ilk kez Danimarkalı bilgin Thomsen 1893’te okumuştur.
* Yazıtların tamamının okunması 1922’de tamamlanabilmiştir.
4. Argo: Argo, bir dilin parçası olmakla birlikte, toplumun belli bir çevresi tarafından kullanılan, kendine özgü sözcük, deyim ve deyişlerden oluşan özel bir dildir. Argo küfür değildir fakat küfürlü argo terimler de vardır.
Anadili içinde ayrı bir dil olan argo, anadille birlikte kullanıldığı gibi, belirli gruplara özgü bir dil olabilir: Suç argosu, okul argosu. Argoda kelimelerin anlamı örtüktür. Eski anlamlar yeni anlama kavuşturulur. Uydurmadır. Anadildeki kelimeyi bozma, Yabancı kelimelerle yerliyi birleştirme yaygındır. En çok mizah ve küfürlü söyleyişlerdedir. Eskiden külhanbeyi ağzı denirdi. Ayaktakımı ağzı da denir.
Lehçe: Bir dilin tarihsel, bölgesel, siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu,
Coğrafi ve kültürel etmenler bu ayrılmada rol oynar. Lehçelerde, ses, şekil ve kelime ayrılıkları çok büyüktür. Bazı dilciler, büyük ayrılıklarda lehçeyi başka bir dil olarak kabul etmeyi de önerirler. Çuvaşça ve Yakutça, Türkçenin lehçeleridir. Yakutlar, Sibirya'nın kuzeyinde otururlar, Şamanist ve Ortodoksturlar. Çuvaşlar ise Volga'nın iki kolunun kesiştiği bölgededirler ve Ortodoks dinindedirler.
Jargon: fikri, mesleki vb. ortaklık gösteren kişilerin kullandığı ortak ağız olarak tanımlanır. Genel olarak bu terim belli bir uğraş veya ilgiyi paylaşan kişilerin kullanıdığı dile karşılık gelir (Gençler, cerrahlar, Vikipedi yazarları, vb.). Bir jargonu oluşturan sözcükler o gruba ait olmayan bir kişi için anlaşılmaz gelebilir, veya yaygın sözcükler olmalarına rağmen tamamen farklı bir anlamda kullanılabilir. Bazı sözlüklerin verdiği tanımlar ise jargon sözcüğüne aşağılayıcı bir anlam yükler: "anlaşılması güç, bozuk dil" ve "argo" gibi.
Ağız: Bir dilin yalnız söyleyiş farklılığı gösteren koludur. Bu fark yazı diline girmez.
Karadeniz ağzı, Konya ağzı gibi . Geliyorum yerine geliyom der, fakat geliyom diye yazmaz.
5. ülkemizde İstanbul ağzı yazı dili olarak esas alınmıştır.
6. Atasözü: Atalarımızdan günümüze kadar ulaşan,belirli bir yargı içeren,söyleyeni belli olmayan düz konuşma içinde kullanılan sözlerdir.
Atasözleri dilden dile kulaktan kulağa aktarılarak anlatılan halk hikayeleriyle, destanlarla okunulan şiirlerimizle kullanılarak ve Türk sözlüğünün divanı”anlamına gelen Kitabü divan-ı lügat-it Türk adlı eser sayesinde gelmiştir.
7. Dil Kültür İlişkisi:
Dr. Hüseyin Yeniçeri / 2012-05-22 08:52:14
Bir toplumun sözlü ve yazılı bütün kültür değerleri dil kabı ve kalıbı ile bir kuşaktan diğerine, bir mekândan başka bir mekâna aktarılır. Türk edebiyatının bütün örnekleri dilimizin taşıyıcılığı ile bugüne ulaşmıştır. Türk tarihinin bütün dönemlerini dilimizle öğreniyoruz. Dinimiz, töremiz, sanatımızla ilgili bilgilerimiz varlığını dile borçlu.
Bir toplumda yaşayan insanlar, evreni olduğu gibi değil, dillerinin kendilerine sunduğu biçimde algılamaktadırlar. Humboldt bunu şöyle dile getiriyor: "İnsanlar bu dünyada ana dillerinin kendilerine sunduğu biçimde dünyayı görürler." F. Bacon, L. Whore, E. Sapir gibi düşünürler de her toplumun gerçeği ayrı biçimde yansıttığı konusunda görüş birliği içindedirler. Bu durum dillerin birbirinden farklılığının nedenini de açıklamaktadır.
Çünkü bir toplumda dil anlayışı, o toplumun yaşama düzeninin bir ürünü olarak ortaya çıkıyor. Dil insanların hayat karşısındaki davranış özelliğine göre biçimleniyor. Söz gelişi Türklerde erkek-dişi ayrımı gözetilmemesi aynen Türkçeye yansımıştır. Yine Türklerin sözünde durma özelliği dilde sözcük köklerinin kullanım sırasında değişmemesi sonucunu doğurmuştur. Bu da dili kültürün yansıtıcı bir parçası yapmaktadır.
Bir toplumun kültür değerleri dilde kendini gösterir. Toplumlar ne yiyor, ne içiyor, ne kullanıyor, neye değer veriyor sorularının karşılığını dile bakarak verebiliriz. Türklerin "at"a, Arapların "deve"ye önem verdikleri bu dillerdeki sözcüklere bakılarak anlaşılır. Eskimolarda "kar"la ilgili, Peru ve Bolivya'da yaşayan Aymara adlı Kızılderili kabilesinde "patates"le ilgili yüzlerce sözcük bulunması toplum yaşayışı ile dil arasındaki ilişkiyi çok açık biçimde ortaya koyar.
Dil bir milletin düşünce tarzını da yansıtır. Bir toplumun diline bakarak zihninin nasıl çalıştığı anlaşılabilir. Söz gelişi Türkçeye bakılarak Türklerin evrene nasıl gerçekçi bir gözle baktıkları çıkarılabilir. Türkçe parçaların birleşmesi düzenine dayalı bir dildir. Eklemeli de dediğimiz bu sistemde köklerin sonuna ekler takılarak konuşma gerçekleşir. Evrene bakıldığında bütün doğal ve yapma nesnelerin parçaların birleşiminden oluştuğunu görürüz. Türkçede sözcük sıralanışında önemli öğenin sonra söylenmesi de dünyayı seslendirirken evrenin gerçeklerine bağlılığın sonucudur. Çünkü evrende önemli olan öğe hep geri plandadır. Doğal olaylardan bir örnek verelim: Yağmur yağmadan önce birçok aşama gerçekleşir, ama bunlar asıl önemli olan yağmurdan önce olur.
Dile bakılarak bir milletin dünya görüşünün, inançlarının, töresinin, tarihinin, sanatının, kişiliğinin izlerine, yansımalarına ulaşabiliriz. Sözcük dağarcığı dışında deyimler, atasözleri, tekerlemeler, ninniler, türküler, masallar bu bakımdan yüzlerce ipucu ile doludur. Fransızca sözlüklere bakıldığında hemen her sayfada "kilise" ile ilgili bir sözcüğe rastlanması bunun kanıtıdır. Türkçede aile ilgili sözcüklerin çokluğu aile bağlarının güçlülüğünün bir kanıtıdır.
Dil, milletlerin tarih boyunca ilişki kurdukları başka milletlerin kimliğinin de ipuçlarını taşır. Türkçe, Türklerin Sırplarla, Ermenilerle ilişki içinde olduklarını ortaya koymaktadır. Sırpçada sekiz binden, Ermenicede dört binden fazla Türkçe sözcük bulunması bunun kanıtıdır. Türkçede Arapça sözcüklerin çokluğu Araplarla ilişkilerimizin kanıtıdır.
Dil kültürün en önemli öğesidir. Bir yandan kültürün bütün öğelerini dünden bugüne taşırken, bir yandan da kültürü yaşatan insanların birbirinin kardeşleri, yakınları olduğu bilincini bilinçaltına yerleştirir. Aynı dili konuşan insanlarda ortak duygu ve düşünce oluşmaktadır. Böylece dil ulusal birlik ve beraberliğin de perçinleyicisi, sağlayıcısı olmaktadır. Atatürk bu durumu şöyle belirtir: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkı, Türk milletidir. Türk milleti demek, Türk dili demektir. Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği nihayetsiz felâketler içinde ahlakının, ananenelerinin, hatıralarının, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyinin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir."
Dil-kültür ilişkisini incelerken belirtilmesi gereken bir nokta da dilin, kültürün yaratıcısı olmasıdır. Sözlü ve yazılı bütün edebî ürünler, bilim ve sanat eserleri dille oluşturulmaktadır. Annelerimizin kundakta bizi uyutmak için söyledikleri ninnilerden, "Bir varmış, bir yokmuş." diye başlayan masallara kadar her sözlü ürün, Köktürk yazıtlarından İstiklal Marşı'na kadar her yazılı ürün dille söylenmiş, yazılmıştır.
Dil-kültür ilişkilerinin bir yönü de kültür ve uygarlık değişmelerinin dile yansımasıdır. Köktürkçe ile Uygurca arasında sözcük dağarcığı farkı, Uygurların Buda ve Mani dinlerine girerek din değiştirmeleri ile ilgilidir. Aynı durum Uygurca ile Karahanlı Türkçesi arasındaki ayrımda da gözlenmektedir. Karahanlılar da İslam dünyasının sözcüklerini eserlerine almışlardır. Günümüzde de Batı uygarlığına özgü sözcüklerin dilimize girmesi hep aynı yansımanın bir sonucudur.
Dille kültür arasında bu kadar sıkı ilişki varken, bu toprakları bizim yapan kültür her bakımdan varlığını dile borçluyken, kültürü oluşturan, yayan, işleyen, taşıyan düzen dille kurulurken Türkçeden başka bir dille eğitim ve öğretime yeşil ışık yakmaya yönelik her türlü söz, davranış, girişim ulusal birliğin çimentosu olan dili sulandırmak anlamına gelir. Bunun hem tarihimize, hem atalarımızın mirasına sahip çıkmamak olduğu açıktır. Böyle bir girişim sonu belli bunalımlara düşmek, tatlı aşımızı ağılı aşa döndürmek sonucunu doğuracaktır. Üstelik kendi elimizle… Açılım derken ayaklarımızın altından vatan topraklarının kayıp gitmesi söz konusu olursa, bu çorbada tuzu bulunanları; hem tarih, hem halk, hem gelecek kuşaklar affetmeyecektir.
DİL KÜLTÜR İLİŞKİSİ
Dil: Duygu, düşünce ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanılarak, başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir araçtır.
Kültür:Bir milletin veya bir topluluğun tarihi süreç içinde meydana getirdiği maddi ve manevi ortak değerlere denir.
Dil, milli kültürün ilgi alanına giren varlık dünyasını yansıtır, o milletin yapıp ettiklerinin, duyup düşündüklerinin, görüp bildiklerinin ve tüm tasavvurlarının aynasıdır.
Bu çalışmada dil ile kültür arasındaki ilişki çıkarılmaya çalışılacaktır.
Dil, toplumsal yaşamın bir ürünüdür.İnsanın toplumsal etkinliği dil olmaksızın düşünülemez.Dil, şu yada bu biçimde, en eski insan toplumlarında, en eski zamanlardan beri varolmuş olsa gerektir.
Dilin doğuşu, bireyin davranış ve deneyiminde hem entelektüel hem duygusal bakımından değişimi temsil eder. Dile sahip olmak, Piaget’ten alıntılarsak “geçmiş eylemlerini anlatı biçiminde yeniden inşa etme ve gelecekteki eylemlerini sözlü sunumlar aracılığıyla önceden gösterme yeteneğini” yaratır. Dil sayesinde geçmiş ve gelecek bizim için gerçek haline gelir. Geçmişin geleceğe yansıması ise yazı dili ile olur. Yazı dili aynın zamanda kültür dilidir. Ancak belli bir kültür seviyesine ulaşabilmiş, medeniyet kurabilmiş ve ortak bir edebiyat geleneği oluşturabilmiş milletlerin yazı dili bulunmaktadır. Bu nedenle de yazı dilinin geliştirilmesi kültür ile uğraşan aydınların yardımı ile gerçekleşmektedir. Her dil, evrenin bir başka yorumunu dile getirmektedir.
Dilin zenginliği yada yoksulluğu o kültürün zenginliği yada yoksulluğudur.Dilin sınırlarını, o toplumun kültürü belirler. İlgi alanı artan, idrakı açılan, dünyası ve çerçevesi genişleyen bir kültürün dili de o ölçüde zenginleşir. İlim, felsefe, sanat, teknik,fizik, metafizik velhasıl hayatın her alanında problem alanları genişledikçe, bu problemlere çözümler üretme çabası içerisinde dil zenginleşir.Ancak hayatın her alanını,kendi diliyle yaşamak şarttır.Kültürün problemi,dilin problemidir.Kültürün temel sorunları gelişme sürecinin yönü ve içeriği açılarından ortaya çıkar.Aynı sorunlar dilde de yaşanır.18.yüzyılın en önemli düşünürlerinden Herder,Wilhelm von Humbolt,Whorf dil,toplum ve kültür ilişkisi üzerinde durmuşlar,bu düşünürlerden Humboldt dilin,kültürün bir yansıması olduğunu söylemiştir.Ona göre;toplumun dolayısıyla kültürün geçirdiği tüm evrelerden dil de geçmiştir.Bunun sonucu olarak insan topluluklarının yaşamış oldukları olaylar,edinmiş oldukları birikimler en doğru şekilde dil üzerinde durularak öğrenilebilir.
Her dilin kendine özgü atasözleri,deyimleri,vecizeleri,nüktelerinin olması ve bunların başka dillere aktarılmasındaki zorluklar,her dilin ayrı bir inanç yapısının,bakış açılarının ayrı bir imkanlar ve yönelişler dünyasının esri ve aynası olduğunu göstermektedir. Yine her dilin, öfkesinin, sevincini korkusunu, acısını, sevgisini, kederini, saygınsı ifadesinde belli bir sıcaklık ve samimiyet, bazılarında ise tarafsızlık yada soğukluk vardır. Kısacası toplumun kültürüne ise dili de odur. Kültür hangi alanlara yönelmiş ise, dilde o yönde zenginleşmiştir.
Toplumun başlarından geçen hadiseler elde ettikleri birikimler en doğru şekilde dil üzerinde durularak öğrenilebilir. Türk kültüründe meydana gelen değişim ve gelişim buna güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Kültür ile dil ,ilişkisi içerisinde önemli bir noktada toplumun yaşayış biçimlerinde bakıldığında, özellikle Orta Asya Bölgesinde yaşarken atın önemli bir yerinin olduğu görülmektedir. Bu durumun sonucu olarak Türkçe’ye bakıldığında atla ilgili deyim ve atasözlerinin geniş bir yere sahip olduğu görülecektir. Aynı şekilde Arap dilinde bizdeki at gibi çok kullanılan bir binek hayvanı olan deve ile ilgili deyim ve atasözlerinin geniş bir yere sahip olduğu görülecektir.
Bir tek sözcüğün bile bir kültür varlığı olan dil en ufak birliği olarak toplumun inançları, gelenek ve göreneklerini, bireylerin kendi aralarındaki davranış ve ilişkileri, maddi ve manevi kültürü üzerinde fikir vermektedir.
“Dil öğretimi, kültür öğretimidir.” İlkesini, modern dil ve eğitim anlayışı tartışmasız kabul etmektedir. Türkçe öğretimini ilk modern temsilcisi, kurucusu sayılan Kaşgarlı Mahmud yy. lar öncesinden bu ilkenin önemini kavramış ve Araplara Türkçe öğretmek maksatıyla yazdığı eserinde uygulamıştır. “Ben onların en uz dillisi, en açık anlatımlı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğu halde onların şarlarını, çöllerini baştan başa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil ,Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belleyerek faydalandım ; öyle ki , bende onlardan her boyun dilin en iyi yolda yerleşmiştir “ diyerek, dili çok iyi bilmekle beraber kültürü de çok iyi bildiğimi ifade etmiştir. Sözlüğünde kelimelerin anlamını açıklarken, kelimenin Ömer Demircan gibi anadil öğretiminde kültür öğesini uygulamıştır. “ Her kültür, anlatımı ayrı bir dilde bulur ; dil, kültürü hem kurar hem geliştirir. İnsanın Anadilini öğrenmesi, kültür edinmesinden başka bir şey değildir. Hiçbir kültür gücü, önemce insanın anadilini öğrenmesiyle, anadilde gelişip serpilmesiyle, anadilde gelişmesiyle aynı düzeye konamaz. Çağımız insanı çok kültürlüdür.” Diyerek dil ile kültürün ayrılmaz olduğunu vurgulamıştır.
Sonuç olarak dil, kültürün aynası olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürü hayata geçiren gelenek, görenek, folklör gibi değerlerin başında dil gelmektedir. Bir nevi dil kültürü tanımlar ve tamamlar.
KAYNAKÇA
Demircan, Ömer. Yabancı-Dil Öğretim Yöntemlerin, İstanbul 1990 sayfa 22-28 1926
Kaplan, Mehmet Kültür ve Dil, İstanbul : Dergah Yay 1986 sayfa 45 4. Baskı
Kaşgarlı Mahmud, Divan-u Lügati Türk çeviri Besim Atalay, ANKARA : Türk Dil Kurumu Yayınları 1984 sayfa 4
programı
Söğütlü Ersin Osman Dil , Kültür ve Toplum ilişkisi
Turan Sadık Sorular ve Cevaplarala Kültür, Edebiyat ve Dil Ankara : Ecdad Yayınları 1992 sf. 44
Yangın Banu 1999 İlköğretimde Türkçe Öğretimi M.E.B yayınları ANKARA
sayfa 29.
1.Metne Göre insan için önemli olan nedir?
Metne göre insan için önemli olan dilin kendisi değil, dil ile anlatılan şeydir.
2. Yazar metinde dili ne olarak görmektedir?
Yazar metinde dili bir vasıta olarak görmektedir.
3. Yazara göre dil olmasaydı ne olurdu?
Yazara göre dil olmasaydı tarih, kültür, edebiyat ve medeniyet de olmazdı.
4. 28. sayfada gördüklerinizi sınıfınızda yorumlayınız:
Resme göre eskiden insanlar duygu ve düşüncelerini resimlerle ve taşlara kazıdıkları yazılarla ifade ediyorlardı.
ETKİNLİK 1.
?????İnsanlar aynı dili konuşmasaydı toplum olarak bir arada yaşamaları niçin zorlaşırdı?
Çünkü toplum olmanın şartlarından biri de ortak bir dilin olasıdır: dil insanlar rasında anlaşmayı sağlayan en önemli unusurdur. eğer fertler birbirleriyle anlaşamazlar, düşüncelerini, isteklerini, arzularını dil vasıtasıyla birbirlerine aktaramazlarsa toplumda birlik ve beraberlik olmaz. Aynı duygu ve dğşünce etrafında birleşemezler. daha doğrusu bir millet oplma öxelliği kazanamazlar.
???? Tarihi, edebiyatı ve kültürü olan tek canlı insandır. Bunun sebebi ne olabilir?
İnsan yaratılış bakımından diğer varlıklardan üstün kılınmıştır. Onu diğer varlıklardan üstün kılan en önemli özelliği ise düşünebilmesi ve mükenmmel bir anlaşma sistemine yani dile sahip olmasıdır.
??????Dilin atasözlerinin oluşmasındaki rolu nedir?
Dil duygu vedüşüncelerin aktarılmasında en önemli araçtır. dil vasıtasıyla oluşturulmuş değerler nesilden nesile aktarıulır. atasözleri de kültürümüzün bir parçasıdır. Atasözlerinin nesilden nesile aktarımında dil bir araç vazifesi görmüştür.
30. sayfa
Dil ve Kültür İlişkisi
Dil, duygu ve düşüncenin adeta kabıdır. Bir milletin bütün duygu ve düşünce hazinesi, dil kabına veya kalıbına dökülür ve bu dil kabı ile yerden yere, nesilden nesile aktarılır. Yazı, dilin sesini kaybeden bir vasıta olarak dilin bir parçasıdır. Fakat kültür, söz ile de bir millet arasına yayılır.
Dil, kültürün temeli olduğuna göre, bir milletin dil ile ifade ettiği sözlü, yazılı her şey kültür kavramına girer. Sabahtan akşama kadar evde, sokakta, çarşıda, iş yerinde konuşan halk, farkında olmadan dil tarlasını eker biçer. Dilin duygu ve düşünce ile dolmasının sebebi, günlük hayata çok yakın olmasıdır.
Aslında dili yaratan hayat, daha doğrusu sosyal hayattır. Anne çocuğuna bir oyuncak verir. "Bak sana otomobil getirdim." der. Böylece çocuk, oyuncak otomobil ile beraber "otomobil" kelimesini öğrenir. Fakat dil her zaman böyle bir eşya gösterilerek öğrenilmez. Bebek etrafında manasını anlamadığı birtakım sesler duyar. Zamanla onların bir şeye tekabül ettiğini öğrenir.
Dil deyince, konuşulan ve yazılan bütün kelime ve cümleleri anlamak lazımdır. Halk günlük hayatında kelimeleri menşelerine göre ayırmaz. Onu ilgilendiren, kelimelerin manası, işe yaramasıdır. Bir bakkal dükkanında on dakika oturup halkı dinleyerek hangi kelimeleri kullandığını tespit edebilirsiniz.
Dilin kültürle güçlü bir ilişkisi vardır. Bir toplumun maddi ve manevi alanda ortaya koyduğu eserlerin tümüne kültür denir. Kültürel varlıklar dil sayesinde aktarılır. Bir ülke sınırları içerisinde dil farklı biçimlerde kullanılabilir. Bu farklılık konuşma dili ile yazı dilinde görülür. Konuşma dili de lehçe, şive ve ağız gibi bölümlere ayrılır.
2. ETKİNLİK:
Götürk yazıtlarının önemi ve özellikleri:
Göktürk Yazıtlarının önemi ve özellikleri :
Önemi:
Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri), Göktürklerin ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma, yazılı, dikilitaşlardır. Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen bu anıtlar konu ve dil bakımından önemli eserlerdir. Abidelerin yazarı Yollug Tigin’dir. Doğu Göktürk tarihi ile ilgili bilgiler içerir. Söylev türündedir. Türk tarihi, Türk toplumunun yaşam biçimi, dünya görüşü ile ilgili bilgiler içerir. Kitabelerin bir yüzü Göktürk alfabesiyle, bir yüzü Çince yazılmıştır. Kitabeleri 1893′te Wilhelm Thomsen çözmüştür.
Özellikleri:
*Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleridir.
* Yazıtlarda, dağılan Göktürklerin, Bilge Kağan ve kardeşi Kültigin tarafından bir araya getirilişi ve *Göktürk devletinin yeniden kuruluşu anlatılmaktadır.
* Anıtların yazarı Yuluğ(Yollug) Tigin’ dir.
* Dil, yabancı etkilerden uzak ve yalın bir Türkçedir.
* Yazıtlarda yer yer gerçekçi bir tarih dili, yer yer eleştiri cümleleri, yer yer de güçlü bir söylev dili kullanılmıştır.
* Yazıtlarda, Türk ulusunun benliğini unutmaması ve birlik olması gerektiği, düşmanların tatlı sözlerine ve hediyelerine aldanmayıp uyanık olması gerektiği vurgulanmıştır.
* Yazıtların varlığından ilk kez, 13.yy.da İlhanlı dönemi tarihçisi Cüveyni “Tarih-i Cihan-Güşa” adlı eserinde bahsetmiştir.
* Orhun yazıtlarını, bilim dünyasına ilk kez, İsveçli bir subay olan Strahlanberg tanıtmıştır.
* Anıtlar üzerindeki yazıları ise ilk kez Danimarkalı bilgin Thomsen 1893’te okumuştur.
* Yazıtların tamamının okunması 1922’de tamamlanabilmiştir.
4. etkinlik:
>>>>> kar, yağ-, başla-, yıllar,şair,sen sözcükleri ortaktır.
>>>>> Siyasi ve coğrafi ayrım dilin değişmesinde önemli etkenlerden biridir. Coğrafi lan genişleyiy farklı nesne ve kavramlarla karşıalşoıldıkça bnalar yeni adelar verilmiştir. fakat geniş bir coğrafyay yayılma neticesi verilen bu isimler birbiriyle aynı olmamıştır. bu farklılıklar zmanla daha da artmış ve lehçelr ortaya çıkmıştır.
5. ETKİNLİK:
>>>>> Lehçe ve ağız arasındaki farklar:
ŞİVE
Bir dilin kültür düzeylerine göre gösterdiği değişiklik. Genellikle lehçe, şive, ağız terimleri birbirine karıştırılmaktadır. Şiveler arasındaki değişiklikler temelde ses özellikleridir. Buna göre bilinen şiveler, belirli koşullarda ve dilin herhangi bir döneminde ana dilden ayrılarak, dilin geneldeki gelişimiyle birlikte bir de kendi içlerinde özel bir gelişim çizgisi izlemişlerdir. Bunların başlıca ayrımlarını oluşturan ses, ek ve sözcük özellikleri o dönemin dil malzemeleri ile açıklanabilir.
AĞIZ
Bir ülkede geçerli olan genel bir şive içinde, o ülkenin çeşitli bölge ve kentlerindeki konuşma dilinde görülen söyleyiş farkları. Günlük kullanımda şive ile ağız birbirine karıştırılmaktadır. Oysa ağız, tanımda da görüldüğü gibi, şive içinde ele alınmaktadır. Somut bir örnek vermek gerekirse, Türkiye Türkçesi bir şivenin, Konya ağzı ise, bu Türkçe içinde, bir bölgede görülen söyleyiş farklarının adıdır. Söyleyiş farkları da salt bölgeler ya da kentler arasında görülmez. Köyler arasında bile bu tür ayrılıklara rastlanabilir. Söz konusu olan, biçimsel bir başkalık değil, bir ses değişimidir. Söz gelimi, Karadeniz ağzında (g) sesinin (c) gibi çıkarıldığı görülür: "Celdum, cittum". Aynı ağızda, ekteki düz seslinin (ı), yuvarlak sesli (u) olması da bir ağız özelliğidir.
LEHÇE
Bir dilin, tarihî gelişim sürecinde, bilinen dönemlerden önce o dilden ayrılmış ve farklı biçimde gelişmiş kolları. Genellikle lehçe, şive, ağız terimleri birbirine karıştırılmaktadır. Lehçelerdeki değişik özellikler, ayrılış dönemleri bilinemediği için açıklanamamaktadır
Kısacası lehçede hem ses,hem şekil hem de sözcük farklılıkları vardır. Bu yazıya yansır. fakat ağızda ise sadecekonuşmada ses farklılıkları olur.
6. ETKİNLİK:
Konuşma dili ile yazı dili arasındaki farklar:
- Bir ülkede bir yazı dili varken birden fazla konuşma dili vardır.
- Konuşma dili doğaldır yazı dili yapma bir dildir.
- Yazı dilinde kurallar varken konuşma dilinde yoktur.
- Yazı dilinin kullanım sahası konuşma diline göre daha geniştir.
- Konuşma dili günlük hayatta farklılık gösterirken yazı dili göstermez.
ölçme değerlendirme
1. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle doldurunuz.
* ağız
* şive
2. Aşağıdaki cümlelerin başına yargıalr doğru ise D yanlış ise Y yazınız.
D
Y
D
Y
3. D. Yine ayaklarını ıslatmışsın
4.e . farklı kültürlerin dilimizi bozmasından
5. A. kişisel değerlendirmelerini yansıtmamak.
ÜNİTE SONU ÖLÇME DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle doldurunuz.
* ileti(mesaj)
* konuşma dili
* şive
* ağız
2. Aşağıdaki cümlelerin başına yargıalr doğru ise D yanlış ise Y yazınız.
* Y
* D
* D
* Y
3. C
4. D
5.B
6.E
7.E
8.B
9. D
10.B
2. Ünite Dillerin sınıflandırılması ve Türkçenin dünya dilleri Arasındaki Yeri
HAZIRLIK
1. Atatürk'ün Türk dili hakkıındaki görüşleri:
* “Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir… Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız tehlikeli felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının kısaca bugün kendi milletini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”
* “Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde çalışmak lazımdır.”
* “Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.”
* “Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
2. Hangi Ülkelerde Hangi Diller Konuşuluyor?
Afrikanca
Güney Afrika
Namibia
Zambia
Almanca
Almanya
Avusturya
Belçika
Danimarka
İsviçre
Liechtenstein
Lüksemburg
Arnavutça
Arnavutluk
Arapça
Bahreyn
Batı Sahra
Birleşik Arap Emirlikleri
Cezayir
Çad
Fas
Filistin
Irak
İsrail
Katar
Komor Adaları
Kuveyt
Libya
Lübnan
Mısır
Moritanya
Somali
Sudan
Suriye
Suudi Arabistan
Tunus
Umman
Ürdün
Yemen
Eritre
Tanzanya
Azerice
Azerbaycan
Ermenistan
İran
Bengalce
Bangladeş
Bulgarca
Bulgaristan
Burmaca
Burma
Belarusça
Belarus
Çince
Çin
Tayvan
Çeçence
Çeçenistan
Gürcistan
Çekce
Çek Cumhuriyeti
Danimarkaca
Danimarka
Grönland
Dari
Afganistan
Endonezyaca
Endonezya
Ermenice
Ermenistan
İran
Lübnan
Suriye
Estonyaca
Estonya
Faroece
Faroe Adaları
Farsça
İran
Irak
Katar
Tacikistan
Felamenkçe
Aruba
Belçika
Hollanda
Hollanda Antilleri
Surinam
Filipince
Filipinler
Fince
Finlandiya
İsveç
Rusya
Fransızca
Andorra
Benin
Burkina
Çad
Dibuti
Fransa
Fransız Guyanası
Fransız Polinezyası
Gabon
Gine
Haiti
İsviçre
İtalya
Kanada
Kongo
Lüksemburg
Madagaskar
Mali
Martinik
Monako
Nijer
Orta Afrika Cumhuriyeti
Ruanda
Senegal
Togo
Wallis ve Futuna
Yeni Kaleydonya
Zaire
Belçika
Cezayir
Lübnan
Tunus
Gürcüce
Gürcistan
Hintçe
Hindistan
İbranice
İsrail
İngilizce
Amerika Birleşik Devletleri
Anguilla
Antigua ve Barbados
Avustralya
Bahamalar
Belize
Bermuda
Birleşik Krallık
Botswana
Dominikya
Eritre
Etyopya
Falkland Adaları
Fiji
Filipinler
Gambia
Gana
Gibraltar
Granada
Guam
Guernsey
Guyana
Güney Afrika
Hindistan
İngiliz Virgin Adaları
İrlanda
İsrail
Jamaika
Jersey
Kamerun
Kanada
Kenya
Kiribati
Kokolar
Kook Adaları
3. DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI
* Bugün yeryüzünde kaç dil konuşulduğu kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte yeryüzünde konuşulan dil sayısının ortalama 3000-3500 arasında olduğu tahmin edilmektedir.
* Yeryüzündeki diller, ses sistemi, biçim yapısı ve söz dizimi bakımından bazı yakınlıklar ve benzerlikler gösterir. Diller arasındaki bu yakınlık ve benzerliğe dil aileleri (dil akrabalığı) adı verilir.
Yeryüzündeki diller yapı ve köken olmak üzere iki bakımdan incelenir:
A. Yapı Bakımından Dünya Dilleri
1. Tek heceli diller:
* Bu dillerdeki sözcüklerde çekim eki yoktur.
* Sözcükler ek almadan değişime uğramadan kalmaktadır. * Cümle içerisinde sözcükler, bulundukları yere ve başka sözcüklerle yan yana gelme durumuna göre anlam kazanır.
* Yeryüzünde Çince ile Vietnam dili ve bazı Himalaya ve Afrika dilleri ve Avrupa’da Bask dili bu gruba girer.
2. Eklemeli (Bitişken) Diller:
* Bu dillerde bir veya daha çok heceli köklere yapım ve çekim ekleri eklenir.
* Köke getirilen yapım ekleri ile yeni sözcükler, yeni kavramlar türetilir.
* Bu dile en güzel örnek Türkçedir. Ayrıca Altay dilleri, (Moğolca, Mançu-Tunguz) küçük ayrımlarla Japonca; Ural dilleri (Fince, Macarca, Samoyetçe) ile bazı Asya ve Afrika dilleri bu gruba girer.
3. Çekimli (Bükümlü) Diller:
* Büküm, sözcüğün çekimi sırasında kökün özellikle kökteki ünlünün değişmesidir.
* Çekim sırasında görülen değişikliklerle yeni sözcükler ve kavramlar ortaya çıkar.
* Hint- Avrupa dilleri (Almanca, Farsça, Fransızca, Hintçe) ile Arapça çekimli dil grubuna girer.
B. Köken Bakımından Dünya Dilleri
1. Hint - Avrupa Dilleri Ailesi
a. Asya Kolu: Hintçe, Farsça, Ermenice
b. Avrupa kolu:
* Germen (Cermen) Dilleri: Almanca, İngilizce, Felemekçe (Hollanda’da ve Belçika’nın bir kısmında kullanılan dil).
* Romen Dilleri: Latince, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca
* İslav Dilleri: Rusça, Sırpça, Lehçe (Lehistan bölgesinde kullanılan dil).
2. Hami-Sami Dilleri Ailesi: Akatça, Arapça, İbranice
3. Bantu Dilleri Ailesi: Orta ve Güney Afrika’da yaşayan Bantuların dilleri bu gruba girer.
4. Çin Dilleri Ailesi: Çince ve Tibetçe bu ailedendir.
5. Ural- Altay Dilleri Ailesi:
a. Ural Kolu: Fince, Macarca, Estonca
b. Altay Kolu: Türkçe, Moğolca, Mançuca
“ Türkçe dünya dilleri arasında yapı bakımından sondan eklemeli dil grubuna girer. Köken bakımından ise Ural-Altay dil ailesinin Altay koluna bağlıdır. “
Türk Dilinin TarihiGelişimi ve Türkiye Türkçesi
Türk dilinin kökeni çok eski çağlara dayanmaktadır. Bu konuda bilim adamlarınca farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bugüne dek Türk dili gelişme aşamalarına göre şöyle sınıflandırılır:
1. Altay Çağı: Altay çağında Türkçe henüz bir dil niteliği kazanmamıştır. Türkçe- Moğolca dil birliğinin görüldüğü dönemdir.
2. En Eski Türkçe Çağı: Bu çağla ilgili kesin bilgiler yoktur.
3. İlk Türkçe Çağı: MÖ 5. yy - MS 5-6. yy arasını kapsar. Hun İmparatorluğu’nun hakim olduğu dönemdir. Bu dönemde Hun İmparatoru Mete Han’ın anlatıldığı Oğuz Kağan Destanı oluşmuştur.
4. Eski Türkçe Çağı: Bu çağ 5. yy - 10. yy arası dönemi kapsar. Türkçenin bilinen en eski örnekleri bu dönemden (8. yy) kalmıştır. Eski Türkçe Çağı, Türk adının kullanıldığı ve ilk Türkçe belgelerin ortaya konulduğu çağdır. Türk adı ilk kez (550-745) yılları arası devlet kuran Göktürklerde kullanılmıştır.
Eski Türkçe Çağı, Göktürkçe ve Uygurca olmak üzere iki döneme ayrılır. Göktürkçe, Çin’in kuzeyinde bugünkü Moğolistan’da büyük bir göçebe devleti kuran Göktürklerin dilidir. Bu dönemde Tonyukuk Anıtı, Kültigin Anıtı ve Bilge Kağan Anıtı yazılmıştır.
Uygurca ise yerleşik hayata geçerek tarımla uğraşan Uygurların dilidir. Bu dönemde Altun Yaruk (Altın Işık) adlı metin ile Budizm ve Maniheizm’e ait bazı dinî metinler yazılmıştır.
Eski Türkçe Çağından örnekler:
Kültigin Yazıtı
Üze kök tengri, asra yağız yer kılundukda, ekin ara kişi oğlı kılınmış. Kişi oğlınta üze eçüm apam Bumin Kağan, İstemi Kağan olurmuş. Olurupan Türk bodunıng ilin törüsin tuta birmiş, iti birmiş.
5. Orta Türkçe Çağı: 10. ve 16. yüzyıllar arası kullanılan Türkçe dönemidir. Türkler İslâmiyet’i bu dönemde kabul etmişlerdir. Bu dönemde eski Türkçe özellikleri korunmakla birlikte din yoluyla Arapçadan, Farsçadan yeni yeni sözcükler dilimize girmeye başlamıştır.
Bu dönem üç ayrı sahada gelişme göstermiştir.
1. Doğu Türkçesi (Çağatayca)
2. Batı Türkçesi (Anadolu Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmence)
3. Kuzey Doğu Türkçesi (Kırgızca ve Kazakça)
6. Yeni Türkçe: 16.- 20. yüzyıllar arası dönemi kapsar. Osmanlıca, Azeri Türkçesi, Çağatayca, Özbekçe vb. dillerden oluşur.
7. Modern Türkçe: 20. yüzyıl ve günümüz Türkçesini kapsar.
Anadolu’da Türkçenin gelişmesi ise şöyle olmuştur:
11-12 ve 13. yüzyıllarda Anadolu’da Anadolu Selçukluları devleti yönetime hâkimdi. Bu dönemde devletin resmî dili Farsça idi. Edebiyat ve sanat dili olarak Farsça, bilim dili olarak da medreselerde Arapça öğretiliyordu. Türkçe “avam dili” sayılmakta, bu nedenle de hor görülmekteydi. Aydınlar dahi eserlerini Arapça –Farsça ya da bu dillerin karışımıyla yazıyorlardı. Bu durumdan Kırşehirli Âşık Paşa şöyle yakınmaktaydı:
“Türk diline kimsene bakmaz idi
Türklere hergiz gönül akmaz idi
Türk dahi bilmez idi ol dilleri
İnce yolı ol ulu menzilleri”
Bu koşullar altındaki Türk dilini kurtarmak için Karamanoğlu Mehmet Bey 15 Mayıs 1277 yılında şu tarihi fermanı yayımladı:
“Bugünden sonra divanda, dergâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”
Bu ferman Türkçenin gelişmesinde, ulusal bilincin yerleşmesinde önemli olmuştur. Türkçenin gelişimine 12 ve 13. yüzyıllarda Şeyyad Hamza, Ahmet Fakih, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Hoca Dehhani, Dede Korkut vb. pek çok yazar ve düşünür katkı sağlamıştır.
* Türkçenin dünya dilleri arasındaki yeri:
Türkçe dünya dilleri arasında yapı bakımından sondan eklemeli dil grubuna girer. Köken bakımından ise Ural-Altay dil ailesinin Altay koluna bağlıdır.
Ural - Altay dillerinin özellikleri şöyle sıralanabilir:
1. Ünlü uyumu vardır.
2 Sondan eklemeli bir yapısı vardır.
3. Sözcüklerde dilbilgisi bakımından erkek ve dişi tür ayrımı yoktur.
4. Bazı ekler çekim eki olmalarına rağmen yapım eki olarak da kullanılır.
5. Ses, yapı ve söz dizisi bakımından benzerlikler bulunur.
6. Türkçede ve Macarcada durum ekleri, çoğul ve iyelik eklerinden sonra gelir.
* Dünya dilleri hangi esaslara göre sınıflandırılmıştır?
* Yeryüzündeki diller, ses sistemi, biçim yapısı ve söz dizimi bakımından bazı yakınlıklar ve benzerlikler gösterir. Diller arasındaki bu yakınlık ve benzerliğe dil aileleri (dil akrabalığı) adı verilir
* Türkçeye akraba diller hangileridir?
a. Ural Kolu: Fince, Macarca, Estonca
b. Altay Kolu: Türkçe, Moğolca, Mançuca
* Dillerin sınıflandırılma ihtiyacı neden doğmuştur?
Dillerin sınıflandırılma ihtiyacı ses sistemi, söz dizimi, yapı, canlı veya ölü olma gibi çeşitli yönlerden inceleme araştırma açıssından daha sağlıklı bilgiler elde etmek amacıyla yapılmıştır.